Dr. Öğr. Üyesi. Mehmet Şirin ÇAĞMAR
ORCID: 0000-0001-9962-5278
Şırnak Üniversitesi, Mantık Anabilim Dalı
mcagmar@yahoo.com
ISBN: 978-605-71074-1-1 
Yayın Tarihi: 07.05.2024
Doi: 10.5281/zenodo.11126657

Giriş

Bilgi genel anlamıyla hayatımızın önemli bir parçasıdır. Bireyler olarak kendimiz dışındaki kişilerle belli ilişkiler kurarız. Bu ilişkiler bizlerin kendimiz gibi diğer bireylerle bir iletişimin temellerini atmasını sağlayan önemli bir öge olmaktadır. Kurmuş olduğumuz bu ilişkiler sırasında temelde bir bilgi aktarımında bulunuruz. Bilgiyi de genel anlamıyla öznenin bilgi nesnesi dediğimiz şeye amaçlı yönelimi sonucunda ortaya çıkan ürün dediğimiz şey şeklinde ele almak mümkün olabilmektedir. İletişimin esaslarını oluşturan bilgi dediğimiz bu şey birer özne olarak bizlerin dış dünya ile kurmuş olduğumuz ilişkinin esaslarını oluşturmaktadır.

Bilgi ile ilgili geniş bir tartışma literatürü bulunmaktadır. Çalışmamızda bu tartışmalar iki ana başlık çerçevesinde ele alınacaktır. İlkin bilginin ne olduğu ile ilgili geleneksel yaklaşıma vurgu yapılıp mahiyeti üzerinde durulacak. Daha sonra ise bilgi ile ilgili Şüpheci anlayışların bilgiyi hangi çerçevede konumlandırdıkları temel yönleriyle ortaya konulacaktır.

1) Bilgi Nedir?

Bilgi üzerine konuştuğumuzda şüphesiz ki öncelikle onun ne olduğu ile ilgili bir belirlenimde bulunmamız gerekecektir. Bu belirlenim her şeyden önce bize elimizdeki şeyin bir bilgi sayılıp sayılmayacağı ile ilgili bir fikir sağlayacaktır. Bunlar ışığında doğrudan bilgi nedir diye sorduğumuzda düşünce tarihinde bilgi ile ilgili en kapsamlı tanımlamanın millattan önce 4. yüzyılda yaşamış olan Platon’un Theitetos adlı metninde Sokrates’in yaptığını görmekteyiz.

Metinde Sokrates’in bilgiyi 3 temel unsurun sağlanmasıyla ele alınabileceğini ifade ettiğini görmekteyiz. Bunlar a)gerekçelendirilmiş b)doğru c)inançtır (Platon, 2016, s. 202). Bu üç temel öge bir şeyi bilgi olarak kabul etmemizi sağlayacak gerekli şeylerdir. Bu anlamda bir örnek verirsek; “Ahmet dürüst biridir” ifadesine 3 temel unsuru uygularsak, öncelikle bizler için Ahmet’in dürüst biri olmasını sağlayan bir esas olması gerekmektedir. Gerekçe olarak dediğimiz bu şey bizim Ahmet’i gözlemlerimizle ulaştığımız bir sonuçla olabildiği gibi aynı zamanda onun kendisinin de bunu doğrudan söylemesi de olabilir. Bu ilk aşamada eğer yeterince bir gerekçemiz var ise bu gerekçeyi sağlayacak şeyin bir karşılığının da olması gerekir. Yani gerekçe olarak sunduğumuz şeyin doğru olması gerekmektedir. Eğer Ahmet’in dürüst biri olduğuna dair bir gerekçemiz varsa ve bu gerekçenin de gerçekte herhangi bir doğruluk payı yoksa bunun aynı zamanda bir bilgi olarak kabul edilmesi için temelde yeterli bir esasa sahip olmadığını anlamına da gelmektedir. Son olarak inanç ise gerekçe olarak sunduğumuzun şeyin bir doğruluğa sahip olduğunu düşünüyorsak böylesi bir şeyin inanmamız da gelmektedir (Musgrave, 2013, s. 16-19). Öte yandan bu üç unsuru sağlamayan her türlü şey sanı, hayali veya herhangi gerçekçi bir temeli olmayan bir şey olarak kabul etmemiz gerekecektir. 

2) Bilginin Mahiyeti

Günlük hayatta birçok şey hakkında belli deneyimlerde bulunuruz. Bu deneyimlerin her biri günlük hayatımızın doğrudan bir parçası olarak kendisine yer bulmaktadır. Kimi zaman belli şeyler ile ilgili bazı gözlemlerde bulunup bir neden sonuç ilişkisi kurarak elde ettiğimiz çeşitli bilgilere sahip oluruz. Kimi zaman da kendi sezgisel hislerimizle bir takım öznel bir değerlendirme ve yargılar ile gündelik hayatımızın bir parçası olarak bilgi dediğimiz bir şeyleri elde ederiz. Gündelik bilgi dediğimiz bu şeyler, insanlar olarak yaşamımızın her alanında var olup kaçınmamızın mümkün olmadığı, yaşamın doğal döngüsü içerisinde kendi hayatımızı sürdürdüğümüz alanlarda elde ettiğimiz bilgilerimizi oluşturmaktadır.

Bilgilerimizi sadece yaşamın doğal akışıyla ilişkilendirmek yetersiz kalmaktadır. Bu bilgilerimizin bir yönüdür. Ancak bir diğer yönüyle bilginin çeşitli farklı yaklaşım ve süreçlerle ele alınabildiğini de görebilmekteyiz. Bir bilgi elbette ki günlük yaşamın kendi döngü içerisinde ele alınabilecek bir değere sahiptir. Fakat bilgiyi aynı zamanda bilimsel ögelerle birlikte de ele alabilmek mümkün olabilmektedir. Böylesi bir bilgi tarzı bilimin temel ögeleri süzgecinden geçirerek elde ettiğimiz bilgilerimizdir. Bilimsel bilginin şu temel özelliklere sahip olması beklenmektedir (Çüçen, 2012, s. 21):

  • İnsanın aklını kullanması,
  • Bir alanı konu yapması,
  • Yöntem (deney ve gözlem) kullanması,
  • Sistemli ve düzenli olması,
  • Tutarlı ve geçerli olması,
  • Kanıtlanabilir ve denetlenebilir olması,
  • Nesnel; yani tarafsız bilgi olması.

Bilimsel bilgi bir konu hakkından tüm bu ögeleri işlememiz sonucunda elde ettiğimiz verilerimizden oluşmaktadır. Gündelik ve bilimsel bilginin yanında bir de dinsel ve sanatsal açıdan da bilgiyi ele almak mümkün olabilmektedir.

Dinsel bilgi insan varlığının kendisinden üstün olarak kabul ettiği tanrı ile oluşturmuş olduğu inanç bağı sonucunda meydana getirdiği bilgidir. Dinsel bilgide amaç insanın anlamakta veya kavramakta zorluk çektiği aşkınlığın bizlerden beklediği manevi yaşam ile ilgili bilgiler vererek bizim kutsal olanı tanıyıp onun buyurduğu şekilde bir yaşam sürdürmemiz konusunda yardımcı olmaktır. Keza kutsal kitaplarda bulunan insanlara yönelik ceza ve ödüllendirmenin olduğu buyruklarla sunulan bilgiler böylesi bilgi türü için örnek verilebilir (Çüçen, 2012, s. 18-19). Sanat bilgisi ise beceriye, yaratmaya dayalıdır. Bu bütünüyle sübjektif bir bilgi türüdür. Hayal gücü, yaratma ve sezginin bir ürünüdür. Bir sanatçının yönelmiş olduğu eserden elde ettiği veya açığa çıkardığı sanatsal bilgi bir diğer sanatçıdan bütünüyle farklı olabilmektedir.

3) Bilgiye Şüpheci Yaklaşım

Düşünce tarihi boyunca bir bilginin güvenilir olup olmadığına dair felsefi anlamda bazı farklı yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Bunlardan en fazla dikkat çekenlerin Şüpheciler olduğunu söyleyebiliriz. Bu yaklaşımları genel anlamıyla Radikal Şüpheciler ve Metodik Şüpheciler diye ikiye ayırmak mümkündür.

a) Radikal Şüpheciler

Bu şüpheci anlayışa göre tüm bilgilerimizin ilk kaynağı duyu organlarımızdır. Gözlerimizle görürüz. Kulaklarımızla işitiriz ve dokunmamızla karşıdaki kişiyi duyup o şeyin varlığını hissederiz. Ancak bu anlayışa göre tüm bunlar güvenilir kaynaklar değildir. Gördüğümüz bir şey hakkında yanılabiliriz, aynı şey kulaklarımız için de geçerlidir. Buna şöyle bir örnek verebiliriz: çay bardağı içerisindeki bir kaşığı kırık olarak görebiliriz veya bir dağın arkasına gizlenen güneşin bize yakın olduğunu, bizim de ona ulaşabileceğim kadar yakın olduğunu görebiliriz hissedebiliriz. Bu, bize her şeyden önce bilgilerimizin tek tek biz bireylerin duyu verilerine bağlı olarak tanımlanabileceğini ve aynı zamanda bir bireyin elde ettiği duyu verisinin bir başka bireye tam tersi şeklinde yansıyabileceğini göstermektedir (Zeller, 2001, s. 102). Örneğin rüzgar üşüyen kişi için soğuk ancak üşümeyen için ise soğuk olmayabilir. Radikal şüpheciliğin önemli temsilcileri olan Sofistlere göre daha da ötesi bazen belli sayıdaki insanın aynı şeyi gözlemlemesine rağmen o şeyden elde ettiği bilginin çok farklı şey olması mümkün olabiliyor. Bunlar bize bir bilgiyi elde etmemizi sağlayan tek ve biricik kaynağımız olan duyularımızın bilgi edinme sürecinde yetersiz kalıp bilgilerimiz konusunda bizleri şüpheye düşüp genel geçer (herkes tarafından kabul görülen) bir bilginin varlığını ortadan kaldırmaktadır. Çünkü herkesin bilgiye erişimde farklı bir tanıklıkla gördüğü ve hissettiği bir ortamda üzerinde uzlaşabileceğimiz bir bilginin var olması mümkün olmamaktadır. Hiçbir bilgimizin kesin olmadığı fikrini daha ileri bir noktaya taşıyan ünlü şüpheci Gorgias’ın sözlerini hatırlarsak (Kenny, 2017, s. 54):

                                    1) Hiçbir şey yoktur.

                                   2) Olsa da bilemeyiz.

                                   3) Bilsek de başkalarına aktaramayız.

Burada görülüyor ki radikal şüphecilere göre bir bilginin bir başka kişiye aktarılması için herkesin kendisine özgü doğrusunun olmaması gerekiyor. Bu bilgiyi aktardığımız kişinin bizimle aynı şeyi anlayacak ve kavrayacak bir ortak paydaya sahip olması zorunlu olmaktadır.

b) Metodik Şüphecilik

Radikal şüpheciliğin yanında Descartes gibi şüpheciler ise şüphenin amaç olmaktan ziyade güvenilir bilgiye ulaşmada bir araç olarak kullanılmasının mümkün olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre sahip olduğumuz bilgilerimizin ne derece güvenli olduğuna dair kesin bir bilgimiz yoktur ve bu bilmemezlikle birlikte daima birikimci bir şekilde bilgilerimizi devam ettirip sürdürüyoruz. Ancak böylesi bir durum içerisinde eğer sahip olduğumuz bilgilerimizin bir kısmı bile yanlış olsa tüm bilgilerimiz bu yanlış bilgi üzerinden inşa edilmiş olacaktır. Bunun için tüm bilgilerimizin doğru ve güvenilir olmasını sağlayacak bir bilgi temellendirmesi ile başlamamız gerekmektedir (Timuçin, 2004, s. 70).

Descartes’in başlangıç ile ilgili bu konudaki yöntemi oldukça basittir. Ona göre öncelikle tüm bilgilerimizi bir tarafa bırakmalıyız (Descartes, 1994, s. 21-22). Daha sonra kesinliğine güvendiğimiz bilgimiz ne ise  devamındaki tüm bilgimizi o bilgi üzerinden inşa etmemiz gerekmektedir. Descartes bunun için düşünme edimini kendisine başlangıç noktası olarak seçmektedir. Onun meşhur “düşünüyorum öyleyse varım” (Çakmakkaya, 2023, s. 130-131) ifadesinde belirttiği gibi ben düşünen bir varlık olarak bir şeyler üzerine düşünmekteyim. Bu, düşündüğümden şüphe etmemi gerektirecek bir şey olmadığı gibi aynı zamanda benim için tek güvenilir bilgidir (Descartes, 1996, s. 32). Descartes düşündüğünden şüphe etmediği bilgisiyle birlikte artık devamındaki tüm bilgilerini bu kesin bilgi üzerinden inşa ederek şüpheyi ortadan kaldıracak bir metodik şüpheci yaklaşımı ortaya koymayı başarmıştır.

Anahtar Kelimeler: Gerekçelendirilmiş Doğru İnanç, Şüphecilik, Gündelik Bilgi, Bilimsel Bilgi, Dinsel Bilgi, Sanatsal Bilgi.

Kaynakça

Çakmakkaya, E. (2023). Düşünüyorum Öyleyse Varım, KLU Felsefe Ansiklopedisi, İstanbul: Pinhan Yayıncılık

Çüçen, K. (2012). Bilgi Felsefesi, İstanbul: Sentez Yayınevi

Descartes, R. (1994) Metot Üzerine Konuşma. Çev. S. Sel) İstanbul: Sosyal Yayınlar

Descartes, R. (1996). Yöntem Üzerine Söylem, Anlığın Yönetimi İçin Kurallar, İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar, Çev. A. Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi

Kenny, A. (2017). Antik Felsefe, Batı Felsefesinin Yeni Tarihi I, Çev. S. Uslu, 1. Baskı, İstanbul: Küre Yayınevi

Musgrave, A. (2013).  Sağduyu, Bilim ve Şüphecilik Bilgi Kuramına Tarihsel Bir Giriş, Çev. N. Küçük, İstanbul: İthaki Yayınevi

Platon, (2016). Theaitetos, Çev. B. Akar, Ankara: BilgeSu Yayınevi

Timuçin, A. (2004). Descartes Felsefesine Giriş, İstanbul:Bulut Yayınevi

Zeller, E. (2001). Grek Felsefesi Tarihi, Çev. A. H. Gündoğan, İstanbul: Say Yayınları