Dr. Öğr. Üyesi Zeynep EKMEKÇİ
ORCID: 0000-0002-2110-8438
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Turizm ve Otelcilik Meslek Yüksekokulu
zeynep.ekmekci@erzincan.edu.tr
ISBN: 978-605-71074-3-5
Yayın Tarihi: 14.03.2025
Doi: 10.5281/zenodo.15023436

Geert Hofstede’in çok uluslu bir şirket olan IBM firmasında yapmış olduğu çalışma sonucunda ortaya koyduğu kültürlerarası iletişimde rol oynayan kültürel boyutlar kuramı, kültürlerarası iletişim çalışmaları için önemli bir mihenk taşıdır. Hofstede 40 tan fazla ülkende çalışan insanlar üzerinde çalışmada, insanların zihinsel yazılımları olduğu ve bunun kültürlere göre değiştiğini öne sürmüştür. Ona göre kültür, her insanın yaşamı boyunca öğrendiği, düşünme, hissetme ve olayları ele alma şeklidir. Bu kazanımlar ise çocukluk dönemimde elde edilmektedir (Kartarı, 2016, s. 93). Klasik sosyolojide insanın toplumsallaşma serüveni, önce ailede daha sonra akran gruplarında, okul ve iş hayatıyla gelişmektedir. Bu minvalde Hofstede göre insanın herhangi bir kültürü öğrenme süreci de çocukluk döneminde başlamaktadır (Khlif, 2016).

Anlam oluşturma sürecinde insan, çocukluk döneminden başlayan birtakım zihni yazılım süreçlerine sahiptir. Dolayısıyla insanın davranışı bu zihni yazılım tarafından önceki yaşamından etkilenir. Ancak zaman zaman bu davranış kalıplarından sapma olabilir. İnsan beklenmedik bir davranış sergileyebilir. Bu anlam oluşturma sürecinde insanın kişisel geçmişine bakarak hangi davranışı sergileyebileceği öngörülebilir. Zihni programlamanın kaynakları yaşadığı toplumsal çevredir (Hofstede, 1993, s. 18).

Hofstede göre insan zihni yazılımını oluşturan üç kavram vardır. Birincisi insan doğasıdır. İnsan doğası düzeyi insanlar arasındaki ortak ve evrensel zihni yazılımdır. Bu sistem insanın fiziksel ve psikolojik tarzını belirlemektedir. İnsanın korku sevgi, mutluluk ve üzüntü gibi duyguları hissetme yeteneği, başkalarıyla ilişki kurma, oynama ve hareket etme gereksinimi, çevreyi gözleme ve deneyimlerini diğer insanlarla paylaşma gibi konuları içermektedir. Kişilik ise insanın zihni yazılımının, başka insanlarla ortak olmayan kısmını ifade etmektedir. Kişilik kısmı olarak genlerle ortaya çıkan kısmı olarak da sonradan öğrenilen yeteneklerdir. Kişiliğin öğrenilmesi demek kolektif yazılımın yani kültürün ve bireysel deneyimlerin etkisiyle gerçekleşen öğrenmedir. Üçüncüsü ise kültürdür. Kültür, bir toplumun ürettiği maddi manevi değerlerin bütünüdür. Kuşaktan kuşağa aktarılırlar (Kartarı, 2016, s. 95). Hofstede kültürü oluşturan öğeleri semboller, kahramanlar, ritüeller ve değerler (Hofstede, 1993, s. 22) olarak dört kategoride incelemektedir.

Kültürel boyutlar kuramı sonucunda Hofstede aşağıdaki kategorileri ortaya çıkarmıştır.

Güç Aralığı

Güç aralığı insan topluluklarının güçten, yönetimden daha uzak üyelerinin değerlendirmesine dayanılarak açıklanmaktadır. Gücün iktidarın nasıl ve hangi biçimde paylaşıldığı doğal olarak daha güçlü ve yönetime daha yakın üyelerin davranışlarına göre dolayısıyla yönetenlerin bakış açılarına dayanılarak ortaya konulmaktadır. Güç dağılımıyla ilgili değerler üzerine farklı ülkelerde gerçekleştirilen karşılaştırmalı araştırmaların sonuçlarına göre, güç aralığı ile ilgili farklılıklar, yönetilenler arasında olduğu gibi yönetenler arasında da gözlenmektedir. Hatta ast olarak çalışanların ifadeleri dikkate alındığında onların bu farklılıkları üstlerine göre daha iyi algılamaktadır. Dolayısıyla bir kurum ya da kuruluşta güç aralığının belirlenmesinde astın ifadeleri, üstün ise davranışları değerlendirilmektedir.

Toplum içindeki gücün dağılımı, toplumun her faklı güç aralığındaki kesimleri için değişen bir algılama biçimi oluşturur. Genel olarak güç aralığı, güce daha az sahip olan toplum kesimleri tarafından daha net görülür. Güç aralığı arttıkça gücün etkisine olan tepki da artar. Daha güçsüz toplum kesimleri, birçok güç dengesiyle mücadele etmek zorunda kaldıkları için bu duyarlılığı geliştirirler. Ayrıca güç dağılımındaki adaletsizliğe olan bakış açısı da tepki ve duyarlılık dengesini etkiler. Eğer eşitsizlik kolay kabul edilmişse, güce olan tepki düşecek, kabullenme ya da ilerde güç sahibi olmaya (güç aralıklarındaki yer değiştirmeler) yönelik inanç artacaktır. Bir toplumda güç aralığı az ise, her birey daha fazla sorumluluk sahibi olmaktadır. Güç aralığı azaldıkça, hiyerarşik bağlantılar da azalacağından, insanların karar alma ve bunları uygulama imkânları artmaktadır. Böyle kültürlerde çocuklar genç yaştan itibaren bağımsız bireyler olarak yetiştirilir. Kendi kararlarını alma istekleri ve özgüven duyguları gelişen yetişkinler, ailelerinden bağımsız bireyler olarak güç aralığının artmasını da engellemiş olurlar. Fakat bu tarz kültürlerde, sevgi yoğunluğu ve ihtiyacı daha azdır. Bireylerin bağımsızlıklarına olan düşkünlükleri arttıkça ve güç aralığı bakımından daha dengeli bir toplum yapısı kuruldukça sevgi ve şefkat gösterimi azalır.

Toplumsal yaşamda insanlar arasında eşitsizlik çeşitli toplumsal sınıf ve tabakaların varlığı yardımıyla daha açık bir duruma gelmektedir. Kültürden kültüre değişmekle birlikte toplumlar üst, orta ve alt tabakaya ayrılmaktadır. Her tabaka, toplumun sahip olduğu belirli olanaklardan yararlanabilme şanslarına ya da yararlanma derecelerine göre belirlenir. Örneğin güç aralığının büyük olduğu kültürlerde ana baba ile çocuk arasındaki eşitsizlik okulda öğretmenle öğrenci arasındaki eşitsizlik okulda öğretmenle öğrenci arasındaki eşitsizliğe dayanan ilişkilere yansır. Bu eşitsizliğin temelinde öğrencinin öğretmene muhtaç olması yatmaktadır. Öğretmene saygı gösterme zorunluluğu vardır. Güç aralığının az olduğu kültürlerde öğretmenden öğrencilerine kendisi ile eşit hak ve görevleri olan bireyler gibi davranması beklenir. Eğitim – öğretim sürecinin merkezinde öğrenci vardır (Kartarı, 2016, s. 104-110; Hofstede ve diğerleri, 2022).

Bireycilik-Ortak Davranışçılık

Hofstede göre toplumun çıkarlarının onu oluşturan bireylerin çıkarlarından üstün tutulduğu kültürleri kolektivist kültürler olarak adlandırmaktadır. İnsanların büyük çoğunluğu bu tür kültürlere sahiptir. Bu kavram politik anlam taşımamaktadır. Çünkü Hofstede’nin ifade etmek istediği devletin birey üzerindeki gücü değil, toplumsal gurubun birey üzerindeki gücü olduğudur. İnsanın yaşamında etkili olan ilk grup ailedir. Aile yapısı kültürden kültüre farklılık gösterse de kolektivist kültürlerde çocuğun içerisinde yetiştiği aile kurumu birbirine yakın ilişkilerle bağlı ve bir arada yaşayan bir grup insanlardan oluşmaktadır. Bu aile tipi sadece anne, baba ve çocuklardan oluşmaz ayrıca dede, nine, teyze ve amca gibi geniş aile bireylerinden oluşmaktadır. Bu tür ailelerde yetişen çocuklar biz duygusunu kavrar ve diğerlerini siz olarak kategorize etmektedir. Biz grubundaki bireyler mensup oldukları aile içerisinde kimliklerini oluştururlar. Bu nedenle bireyler üyesi oldukları gruba yaşamları boyunca sadık kalır; gruba sadakatsizlik ortaklaşa davranışçı kültürlerde en olumsuz davranış olarak değerlendirilir. Bireyle grup arasında iletişim davranışları açısından belirleyici rol oynayan bağımlılık güçlüdür.

Dünyada bazı topluluklar kolektivist düşüncenin aksine bireysel çıkarların üstün tutulduğu kültürlerin üyeleridir. Hofstede bu kültürleri bireyci kültür olarak adlandırmaktadır. Bireyci kültürlerin üyeleri anne- baba ve çocuklardan oluşan çekirdek ailelerde yaşarlar. Bu tür gruplarda yetişen çocuklar ben duygusunu hemen kavrar, bireysel kimlik olarak benimsenen ben, diğer insanların ben’ inden ayrılır. Onlar mensubu oldukları gruplara göre değil, bireysel özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Çocuklar oyun arkadaşlarını ebeveynlerinin seçimlerine göre değil kendi seçimlerine göre belirler. Sonuç olarak çocukların hangi davranışı nasıl değerlendireceği, üyesi oldukları kültüre bağlıdır (Kartarı, 2016, s. 111-119; Hofstede ve diğerleri, 2022).

Erillik-Dişillik

Erillik cinsiyete dayalı rollerin belirgin olarak birbirinden ayrıldığı, erkeklerin kararlı, sert ve maddi yönelimli, kadınların alçakgönüllü, duyarlı oldukları ve yaşam kalitesine önem verdiği kültürleri; dişillik ise cinsiyete dayalı rollerin birbiriyle kesiştiği hem kadınların hem de erkeklerin alçakgönüllü duyarlı oldukları ve yaşam kalitesine önem verdikleri kültürleri ifade etmektedir. Kararlılığın, maddi değerlere önemin, atılganlık ve sonuç odaklı hareket etmenin, sertliğin, sorunları otoriter bir şekilde çözmenin, saldırgan ve yarışmacı nitelikte olmanın baskın olduğu kültürlerde erkeklik kültürü yaygındır ve bu o kültürün erilliği olarak açıklanır. Duyarlılık, hassasiyet, nazik olma, sorunların çözümünde karşılıklı çıkarları gözetme ve hırsın daha az olduğu toplumlarda dişillik kültürü ön plandadır. Burada önemli bir nokta önerilen terimlerin kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıklara dayalı olan cinsiyet rolleri için kullanılan erkeklik ve dişilik terimlerinden farklı olarak önceden belirlenmiş sosyal ve kültürel rolleri ifade etmesidir (Casmir, 1976).

Kültürler arasındaki erillik-dişillik boyutundaki farklar öğrencilerin sınıf içi tutum ve davranışlarında rahatlıkla gözlenebilir. Eril kültürlerde öğrenciler sınıfta kendilerini göstermeye çalışır ve birbirleriyle açıkça rekabet ederler. Dişil kültürlerde ise öğrenciler çalışkan ve gayretli oldukları fikrini uyandırmaya çalışırlar. Böylesi kültürlerde öğrenciler arasında sadakat açıkça uygulanmasa bile, okul yaşamının amaçlarından biri olarak görülmektedir. Başka bir örnekte eril kültürde yönetici, astlarının rahatça konuşabildikleri toplantılar yoluyla onların fikirlerini alsa da son kararı kendisi verir. Dişil kültürde ise, eğer kararla ilgili toplantı yapılıyorsa, karar toplantıya katılan herkesin katkısıyla orada alınır (Kartarı, 2016, s. 119-123; Hofstede ve diğerleri, 2022).

Belirsizlikten Sakınma

Belirsizlikten sakınma terimi ilk olarak Amerikan organizasyon sosyolojisinde kullanılmıştır. Kültürün ilk kez Amerikan işletmelerinde saptanan bu boyutu daha sonra çeşitli ülkelerde ve kuruluşlarda da gözlenmiş ve her kültürün belirsizlikleri farklı yollara ortadan kaldırmaya ya da onlardan kaçınmaya çalıştıkları belirlenmiştir. Aşırı belirsizlik korku ortaya çıkarır ve her insan topluluğu korkunun azaltılması için yollar aramaktadır. Korkuyu yenmenin bir aracı olarak hukuk ve din kullanılmıştır. Doğadan gelebilecek herhangi bir belirsizliğe karşı içinse hem eski çağlarda hem de modern dönemlerde teknik kullanılmıştır. Hukuk kuralları ve yasalar, insanları toplumun içerisindeki diğer insanların davranışlarından doğabilecek belirsizliklerden korumaktadır. Din insanların bireysel geleceğini belirleyebileceğine inandığı doğa üstü güçlerle ilişki kurarak belirsizlikle baş etmek için başvurabileceği bir kurum olarak ortaya çıkmaktadır (Hofstede, 2001).

Belirsizliğin mevcut olduğu durumlar, insanları zorlayan ve endişeye sevk eden davranış biçimlerine yol açar. Bir olayın ya da durumun sonuçları ve nedenlerine dair ortaya çıkan anlam verme zorluğu belirsizliklerin en önemli görüntüsüdür. Belirsizlikten sakınmanın yüksek olduğu kültürlerde riskli durumlar özellikle endişe verici olarak değerlendirilir. Risk oranının artmasıyla bireylerin kaygı, sinir ve panik olma durumları artmaya başlar. Bu yüzden riskler olabildiğince azaltılır ya da risk barındıran olaylar ertelenerek süreç daha düzenli bir yapıya büründürülmeye çalışılır. Bu tarz kültürlerde riskli olayların artmasıyla sinir ve gerginlik halleri ortaya çıkmaya başlar. Bu nedenle risk almak, belirsizlikten sakınmanın yüksek olduğu toplumlarda görülebilen bir özellik değildir. Tersi toplumlarda ve kültürlerde ise risk almak tercih edilebilir bir durumdur ve insanlar, aldıkları risk oranında başarı şanslarının ve mutluluklarının artacaklarını düşünürler. Bu tarz toplumlarda belirsizlik daha kolay içselleştirilebildiğinden risk alarak uzun vadeli başarılar hedeflenebilir. Büyük bir endişe yaratmayan riskler, toplumsal ilerlemenin ve özelikle ticaret gibi alanlarda bireylerin daha rahat hareket etmesini sağlamanın önemli araçları haline gelebilir (Kartarı, 2016, s. 123-128; Hofstede ve diğerleri, 2022).

Anahtar Kelimeler: Kültür, Kültürlerarası İletişim, Kültürel Boyutlar Kuramı.

Kaynakça

Casmir, F. (1976). A Mlticultural perspective Human Communication. washington University Press.

Hofstede, G. (1993). Interkulturelle Zusammenarbeit. Kulturen-. Wiesbaden: Organisationen- Management.

Hofstede, G. (2001). Culture’s Consequences. . Sage Publications.

Hofstede, G., Hofstede, G. J., & Minkov, M. (2022). Kültür ve Örgüt: Kültürler Arası İş Birliği ve Hayatta Kalmada Önemi. Nobel Yayıncılık.

Kartarı, A. (2016). Kültür, Farklılık ve İletişim. İstanbul: İletişim Yayınları.

Khlif, H. (2016). Hofstede’s cultural dimensions in accounting research: a review. Meditari Accountancy Research, 24(4), 545-573. https://doi.org/http://dx.doi.org/10.1108/MEDAR-02-2016-0041